Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Zonguldak Şubesi Başkanı Zeynep Yüksel Ünal basın açıklaması düzenledi.
ADD Başkanı Zeynep Yüksel Ünal açıklamasında, “Yerli ve yabancı hiçbir kuruluştan “fon” adı altında bile yardım almamakla övünüyoruz.
14.04.1993 tarih ve 21554 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu’nun 28.03.1993 tarih ve 93/4239 sayılı kararı ile “Kamu Yararına Çalışan Dernekler” arasına alınmıştır.
Hain terör örgütü PKK, ABD gözetiminde teröristlerini ve silahlarını çoktan Suriye’nin kuzeyindeki PYD (YPG)’ye aktardığı, ortada sadece adının kaldığı ve çatı örgüt KCK’nin bölge ülkelerindeki uzantılarıyla devam ettiği bilinmiyormuş gibi, bir sözde “silah bırakma”, “örgütü feshetme” bildirisi yayımladı.
Yandaş ekran bülbülleri “Terörsüz Türkiye” nameleriyle mutlu mesut barış türküleri söyler, AKP sözcüsü yeni bir dönem başladığını müjdeler, bakanlar sıra sıra başarı nutukları atar, Cumhur İttifakı liderleri “milletimiz ve memleketimiz kazanacak” buyururken; Atatürkçü Düşünce Derneği ve Millî Merkez, milletimizle birlikte süreç başlatıldığında durduğu yerde durmakta ve gelişmeleri kaygıyla izlemektedir.
Okuyalım ve görelim bakalım, PKK ne demiş, ne menem bir “yeni dönem” başlıyormuş ve kim kazanmış, kimler kazanacakmış?
Şöyle diyor hain terör örgütü:
“Partimiz PKK; kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası’ndan alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktı…
Ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesini benimseyerek, silahlı mücadele stratejisi temelinde meşru, haklı bir mücadele yürüttü. PKK, katı Kürt inkârının, buna dayalı imha siyasetinin, soykırım ve asimilasyon politikalarının egemen olduğu koşullarda şekillendi…
Kürt varlığını kabul ettirmeyi ve Kürt sorununun Türkiye’nin temel realitesi olarak görülmesini esas aldı. Bu temelde başarıyla yürüttüğü mücadele sonucunda bölge halklarının özgürlük umudu ve onurlu yaşam arayışının sembolü hâline geldi…
Özgürlük Hareketi hem nicel hem nitel olarak büyüdü, ‘gerilla savaşı’ Kürdistan’a ve Türkiye’ye yayıldı. ‘Gerillanın’ yürüttüğü savaşın etkisiyle Kürt halkı ‘serhıldanlara’ (isyanlara) kalktı. Böylece her iki taraf açısından savaş temel seçenek hâline getirildi (!)…
Önder Apo, Kürt-Türk ilişkilerinin sorunsallaştığı Lozan Antlaşması’nın ve 1924 Anayasası’nın öncesini referans alarak, Ortak Vatan ve Kürt-Türk halklarının kurucu öğe olduğu Demokratik Türkiye Cumhuriyeti perspektifini ve Demokratik Ulus anlayışını Kürt Sorunu’nun çözüm çerçevesi olarak benimsedi…
2 yıldır önderlik ve PKK yürüyüşüne büyük bedeller pahasına katılarak, inkâr ve imha siyasetine, soykırım ve asimilasyon politikalarına karşı direnen onurlu halkımız, barış ve demokratik toplum sürecini daha bilinçli ve örgütlü biçimde sahiplenecektir…
Söz konusu kararların uygulanması, önder Apo’nun süreci yürütüp yönlendirmesini, demokratik siyaset hakkının tanınmasını ve sağlam, bütünlüklü bir hukuki güvenceyi gerektirir…”
Ve daha neler, ne masallar, ne komplo teorileri…
Vay ki vay!
Meğer, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve dünyanın on yıllardır “terör örgütü” listelerine aldığı PKK “Özgürlük Hareketi”, müebbet hapis mahkûmu elebaşı “önder”, devletimiz de soykırımcı ve asimilasyoncu imiş…
Meğer PKK, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi Lozan’a ve Cumhuriyet’i kökleştirip kurumsallaştıran 1924 Anayasası’na (ki Cumhuriyet’in ilk anayasasıdır) karşı tarih sahnesine çıkmış, isyanlarla büyüyüp savaşı Kürdistan’a (!) ve Türkiye’ye yaymış…
Meğer, yıllardır öğretmen, hemşire, doktor, teknisyen, işçi ve bebek 50 bin yurttaşımızı katleden alçak teröristler özgürlük savaşçısı “gerillalar” imiş; ne zaman kurdularsa “Kürdistan” diye bir devletleri varmış, yaptıkları “her iki taraf” (Kürdistan ve Türkiye) açısından temel seçenek (!) hâline getirdikleri “savaş”mış ve “iki devlet arasındaki bu savaşı” kazanmışlar, PKK galip gelmiş, Türkiye mağlup olmuş.
Bu nedenle; “Ortak Vatan”da (demek vatanımız da ortak değilmiş) Kürt ve Türk halklarının “kurucu öğe” olduğu (yıllardır Anayasa’nın 10. maddesine rağmen sürekli çiğnedikleri mikromilliyetçi-etnikçi “Eşit Yurttaşlık” sakızı) “Demokratik Türkiye Cumhuriyeti” perspektifi ve “Demokratik Ulus” anlayışı dikte edilerek iki uluslu yeni bir devlet isteyecek, terörist başına tanınacak “demokratik siyaset hakkı”nı da hukuki güvence ön şartıyla talep edecek konuma gelmişler…
Meğer, PKK “Önder Apo” dediği terörist başının ya da okyanus ötesindeki sahibinin ağzından, öteden beri bir türlü tarif etmeye yanaşmadığı —esasen tarif de edilemeyen— “Kürt Sorunu” derken kastının; Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası öncesine, yani Türkiye Cumhuriyeti öncesine, yani emperyalizmin işbirlikçisi Osmanlı Saray düzenine ve “Sevr Barışı(!)”na dönmek olduğunu açık edivermiş…” dedi.